YORUM | BÜLENT KORUCU
Mecnun, Leyla’nın aşkından çöllere düşmüş, adı üstünde bu uğurda deli divane olmuştu. Bir zaman sonra Leyla gaye değil vasıtaya, sadece bir araca dönüşür. O kadarki Leyla bir gün çölde onu bulduğunda Mecnun tanımaz bile; ‘sen de kimsin?’ Deyiverir.
Bugün hikaye tersinde yaşanıyor; Mecnun çölden dönüp onu bulduğunda Leyla tanımazlıktan gelir. Aslında tanınmaz hale gelen Leyla’dır ve Mecnunsuz Leyla bir hiçtir.
Demokrasi, insan hakları, eşit toplum gibi hayallerimizin somutlaştığı bir Leyla vardı. Hedefi olan, ulaşmak için kararlılık gösterebilen, hakkını arama azmi ve cesareti bulunan bir genç kız. 28 Şubat çöllerinde dik durabilen, aynı zaman vakarını korumayı başaran, hasımlarını bile irrite etmeden hakkını savunan bir üniversite öğrencisi…
O masum yüzlü kız büyüdü, siyaset basamaklarını da hızla çıktı daha doğrusu paraşütle indirildi. Doğal olarak iktidar partisinin insan haklarından sorumlu biriminin başına getirildi. İşte o zaman Mecnunsuz bir Leyla gerçeğiyle yüzyüze geldik. “Türkiye’de insan hakları ihlalleri olduğunu söylemek aslında abesle iştigaldir” bile dedi. “İnsan hakları ihlali denilince aslında somut bir iki tane olay bile gündeme getiremiyorlar.” ifadeleri o yüzde masumiyet görenleri şoke etti.
Oysa kayıp insanlar, işkence altında hayatını kaybedenler, mahkemelerde gözyaşları içinde yaşadıklarını anlatamayanlar… liste bir hayli kabarıktı. Doğumhane kapısından cezaevine götürülen lohusalar, ölüme terk edilen hasta tutuklular, cumhurbaşkanını eleştirdiği için okuldan alınan lise öğrencileri, her toplandıklarında darp edilen Cumartesi Anneleri say say bitmiyor.
O ise tam bu ortamda, hedefsiz, ilkesiz, Mecnunsuz bir AKP’li mutant kadına dönüşme sürecini hızla tamamlamaya çabalıyor. Özlem Zengin kadar cazgır ve saldırgan, Hilal Kaplan seviyesinde sinsi olamıyor henüz. Tutukluk yapan silah gibi. Hala yüzündeki masumiyeti tamamen söküp atamadı. Kalbini bilmiyorum, belki de ‘bebek yüzlü katil’ nitelemesini hak etmeye çalışıyordur.
Ömer Faruk Gergerlioğlu, TBMM kürsüsünden annesi ve babası tutuklanan beşizleri, annesini sayıklaya sayıklaya ölüme terk edilen Yusuf Kerim’i anlatırken ortaya atılıp ‘ama 15 Temmuz’da ölenler…’ deyiverdi. Ne alaka! Ne Yusuf Kerim ne de annesi öldürdü o sivilleri…. Fakat Yusuf’u Ahmet Burhan Ataç’ı kimin öldürdüğünü hepimiz biliyoruz.
Leyla Şahin Usta’yı, ava alıştırılan acemi av köpeklerine benzetiyorum. Muhalefetle girdiği polemiklerde de bu durum fazlasıyla sırıtıyor. Hele deprem sırasında muhalefeti suçlu gösterme telaşı hepten acınasıydı. “Hatay’da su hizmetleri, cenaze hizmetleri yok; bunun hesabını vereceksiniz. Ülkenin en büyük afeti sizsiniz” twitini silmek zorunda kalmıştı. Başka bir paylaşımında ‘CHP’li belediye ortada yok, Konya belediyemiz dünden beri su kuyuları kazıyor’ yazmıştı.
Hayatın amacını yitirmiş, Mecnun’u bir koltuğa terketmiş, eskilerin deyimiyle avare kasnak gibi salınıp duran biri artık o. Gençliğinde biriktirdiği saygı ve kredi de onu kurtarmaya yetmeyecek. Adı Özlem Zengin ve Hilal Kaplan’ın yanına yazılacak. Yazık etti kendine.