YORUM | BÜLENT KORUCU
Son günlerde adından en çok söz edilen siyasetçi haline gelen Meral Akşener’den söz ettiğimi anlamışsınızdır. Yaptıkları ve yapmadıklarıyla yakın tarihin en etkili siyasilerinden biri o. Recep Tayyip Erdoğan’la inişli çıkışlı ilişkisinden önce 28 Şubat‘taki rolü ile gündeme gelmişti. Ve o günlerle ilgili de flu bir portre çıkıyor karşımıza. Baktığınız yere göre postmodern darbeye direnmiş bir kahraman da görebilirsiniz; darbe payandası da…
Susurluk skandalının patlamasının ardından istifa etmek zorunda kalan Mehmet Ağar’ın yerine ilk ve tek kadın İçişleri Bakanı olana kadar siyasette bilinen bir isim değildi. 1995 yılında ilk kez vekil seçildikten bir yıl sonra bakanlık koltuğuna oturdu. Ülkü Ocaklarında geçmiş bir gençlik dışında kaybettiği bir belediye başkan adaylığı var özgeçmişinde. Akşener’in Susurluk fiyaskosundan sonra ve 28 Şubat fırtınası başlarken böyle önemli bir koltuğa oturtulmasının sebebi neydi? Vaziyeti idare etsin mi isteniyordu yoksa kadın olmanın sağladığı ekstra krediyle direnmesi mi bekleniyordu? Bu sorunun cevabını ancak lideri Tansu Çiller ve kendisi verebilir.
Sadece 7 ay süren bakanlığı döneminde acemiliğinden beklenmeyecek çıkışlar yaptı. 28 Şubat Cuntasının fiili lideri Genelkurmay İkinci Başkanı Çevik Bir ile yaşadığı polemik; derin yapıların adamı etiketiyle dokunulmazlık taslayan Alaattin Yüksel’i kovuşu hafızalarda yer etti. Ağar’ın siyasete atılmasıyla yerine Emniyet Genel Müdürü olan Yüksel’i görevden almak istiyordu. Necmettin Erbakan’ın TOBB başkanlığını kaybettikten sonra odayı kilitleyip direnmesi gibi Yüksel de makamı boşaltmıyordu. Akşener bir gece yarısı korumalarıyla birlikte Emniyet’i bastı, Yüksel’in eşyalarını kapının önüne koydu ve koltuğa Kemal Çelik’i oturttu.
Batı Çalışma Grubu’nu zor durumda bırakan ‘darbenin belgeleri ve andıç’ sızıntısı da onun döneminde Emniyet İstihbaratının büyük başarısı olarak kayıtlara geçti. MGK Bildirisindeki konuları yerine getireceklerine dair açıklamalarını okuduğunuzda ise fotoğraf netliğini kaybedip flulaşıyor. Dik duruşunun motivasyonu demokrasiye bağlılık da olabilir Çiller’e karşı borçlu hissetmesi ve onu savunmak çabası da. Fakat o Akşener’i görmek bir daha mümkün olamadı.
DYP baraj altında kalıp Çiller siyaset sahnesinden silinince bonservisi elinde bir futbolcu gibi kaldı. AKP kurulurken ‘Milli Görüş gömleğini çıkardık; biz artık merkeze açılan bir partiyiz’ mesajı verilmeye çalışılıyordu. Akşener de son ana kadar partinin önemli kurucularından biriydi ancak kimsenin anlam veremediği şekilde gemiden indi. Baba ocağı MHP’ye döndü ve iki dönem yani sekiz yıl TBMM Başkanvekili koltuğuna oturdu. Yönettiği oturumlardaki tatlı sert ve esprili tavrıyla diğer başkanlardan ayrıştı, popülaritesi iyice pekişti. 2015’te Devlet Bahçeli, Meclis Başkanı adaylığı bekleyen Akşener’i çizdi ve başkanvekilliğini Koray Aydın’a verdi. Hükümet kurulamayıp seçim 1 Kasım’da yenilenince milletvekili listesinden de sildi.
Akşener, Ümit Özdağ, Koray Aydın ve Sinan Oğan’la birlikte bayrak açtı; olağanüstü kurultay için yeterli imzayı toplayıp genel başkanı devirecekken Erdoğan devreye girdi. O güne kadar AKP lideri hakkında en ağır hakaretleri eden Bahçeli bir anda en sadık müttefik haline geldi. Bahçeli, hem koltuğu kurtardı hem de yeni kurulan rejime topraktan girdiği için epey büyük parsel kopardı. Muhalifler ise ayrılıp kendi partisini kurdu. İYİ Parti’de Akşener umulmadık şekilde liderliği ele geçirip rakiplerini de birer birer tasfiye etti. Koray Aydın bükemediği eli öptü, Özdağ ise kısa sürede ayrıldı. Şimdi marjinal görüşleriyle ses getiren kadrosuz tek kişilik bir harekete dönüştü.
Akşener yeni partisiyle siyasetin merkezine doğru bir yolculuğa çıkacağı imajını verdi. ANAP ve DYP’nin yok edilmesiyle oluşan boşluk önemli bir fırsat ve aynı zamanda ülkenin geleceği adına ihtiyaçtı. İYİ Parti, MHP’nin küçük arsasına değil Erdoğan’ın işgal ettiği o büyük parçaya göz dikti. Kendileri ve Türkiye siyaseti açısından doğru karardı lakin alıştıkları ve kolaylarına gelen milliyetçi alana dönmeleri uzun sürmedi. Zaten daha kuruluş aşamasında geri yerleştirilen sağcı ulusalcılarla proje başlangıçta sakatlanmıştı. Hasan Atila Uğur ve Ali Türkşen gibi isimlerle merkez partisi olmak hiç inandırıcı gelmemişti. (Şimdi onların yerini Ahmet Zeki Üçok aldı.) Milliyetçi siyaset için birkaç yüksek sesli slogan yeterliyken merkez sağda ikna etmeniz gereken kitle için kafa yormanız gerekiyordu. Yeniden oluşturulan rota beraberinde yeni tartışmaları tetikledi. Akşener aslında Bahçeli’nin stepnesi/yedeği miydi? Erdoğan yıpranan lastiği değiştirmek mi istiyor? Yoksa muhalefetin bölünmesini yeterli mi görecek?
2018 seçimlerinde zihinlerde oluşan şüphe 2023 seçimlerinden sonra yoğunlaştı. Önceki seçimde Erdoğan’ın karşısına Muharrem İnce’yle birlikte aday olarak çıkmıştı. Cumhurbaşkanlığının Erdoğan’a altın tepside sunulduğu akşam ‘adam kazandı’ diye whatsapp mesajı atıp yatmaya giden İnce bütün şimşekleri üzerine topladığından, Akşener’in adaylığı neredeyse unutuldu. 2017 Referandumuyla zirveye çıkan seçim yolsuzlukları her sandıkta yeni boyutlar kazanırken muhalefetin yegane rolü meşruiyet krizini önlemek oldu. Türkiye, demokrasi rolünü hala yutturabiliyorsa aslan payı muhalefetindir.
Erdoğan’ın orta sahada iyi top çevirip ceza sahasına yaklaşmayan muhalefete ihtiyacı var. Böylece Saddam’dan birkaç kademe daha iyi bir mevkide kalmayı sürdürüyor. Top hasbelkader ceza sahasına yaklaştığında ise yine muhalefet içindeki adamları sayesinde golü yemekten kurtuluyor. Akşener’in seçime iki ay kala ittifak masasını dağıtmasını böyle yorumlayanlar gittikçe çoğalıyor. Sanki 3 Mart günü Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını ilk kez duyuyormuş gibi davrandı. Gerçekten Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın kazanacağını düşünüyordu ise önceden ağırlığını koymalı değil miydi?
Masayı devirme azminden hiçbir şey kaybetmediğini günlerdir ‘tarihi’ diye anons edilen konuşmasında da gösterdi. Seçimi kaybetmelerinin sebebi olarak Kılıçdaroğlu’nun adaylığının altını çizdi. Oysa ortada iki sandık vardı, milletvekili seçimlerinde yüzde 10’un altına düşmüş bir partinin lideri olarak tek kelime özeleştiride bulunmadı. Ve Erdoğan’ın beklediği müjdeyi de verdi: Yerel seçimde herkes kendi başına girsin. Oysa ittifak olmadan Ankara ve İstanbul dahil pek çok yer elden çıkabilir. Akşener’in Kocatepe’de yaptığı konuşmayı A Haber’in canlı yayınladığını eklersek eksik parçalar tamamlanacaktır.
Akşener hakkında uyduruk bir gizli tanık ifadesine dayandırılarak açılan ‘FETÖ’ soruşturmasının, 7 yıl sonra tam da bu konuşma öncesinde kapatıldığı gerçeği fotoğrafı daha anlaşılır kılıyor. Erdoğan’la konuşmasından sonra karar çıktı bilgisini de unutmamak gerekiyor. Dokunduğunu teröriste dönüştüren sihirli değneği Erdoğan’ın elinden almazsanız kimse güvende değil derken bunu kastediyorduk. ‘FETÖ’ suçlaması hukuksuzluğuna karşı çıkmazsanız o giyotin hepinizin boynunu vuracak öngörüsünün son örneği Akşener. İnsanlar şunu söylüyor: Sahipsiz öğretmenleri, yaşlı esnafları hatta lohusa kadınlara bile gıkın çıkmadı, hiç olmazsa kendi hukukunu savunabilseydin!
Şimdi dönüp başlığı yeniden bakın ve doğru okuduğunuzdan emin olun.