“Komünizm lazımsa onu da biz getiririz”
Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın söylediği rivayet edilen cümle, Türkiye’de devleti ele geçirenin kendisini neredeyse tanrılaştırmasının ifadesidir. Milliyetçilik lazımsa sınırlarını çizeriz, din lazımsa tanımlar önünüze koyarız. Düşman ihtiyacınızı da biz karşılarız; siz kafa konforunuzu bozmayın, kime düşman olacağınızı söyleriz. Bazen Kürtler, bazen bazı dini gruplar, her zaman Aleviler… Yerine göre başı kapalılar yerine göre mini etekliler…
Hesap sorulamaz hatta icraatlarının hikmetinden sual olunamaz devletlûlerin en şanslısı hiç kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan.
Kopenhag kriterleri prim mi yapıyor, anında orada biter…
Demokrasi türküsü oy mu toplar, ondan iyisini bulamazsınız…
Toroslar mı lazım, 90’lı yıllara mı dönülecek en alasını getirir…
Faili meçhuller devri geri mi gelecek, tam adamıdır…
Mafyalar devletçilik, devlet mafyacılık mı oynayacak hemen sahneyi kurar…
Avrasyacılık yapmak mı gerekiyor, eski tüfekler arkasından nal toplar…
Ve elbette İsrail’le barışılacaksa onu da yapar…
Erdoğan’ın hayat çizgisinde tutarlılığa yer yok, lügatinden silmekle kalmadı, lügati de parçaladı. Dün, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’u Sarayında ağırladı. Süvari birliğinin eşlik ettiği konuk devlet başkanı onuruna Ankara, İsrail bayraklarıyla donatıldı. Bunu herhangi bir siyasetçi yapsaydı, başta Erdoğan olmak üzere bütün siyasal İslamcılar gök kubbeyi başına yıkardı.
AKP liderinin manevra kabiliyeti ve dönme hızına yetişilemiyor. Simon Peres’e çektiği ‘One minute’ten bir dakika sonra ‘tepkim moderatöreydi’ diye tornistan yaptı. Mavi Marmara gemisiyle Gazze’ye yardımı bizzat MİT eliyle organize ettirdi. İnsanları bile bile ölüme gönderdi. 13 insanın hayatına mal olan macerayı eleştiren Fethullah Gülen’i İsrail’in adamı olmakla suçladı. “Ben izin verdim” diye meydan meydan dolaştı. Çok değil iki yıl sonra “Yardımı götürürken bana mı sordunuz?” çarkıyla mağdurları yüzüstü bıraktı. Aldığı 20 milyon dolar karşılığında bütün ulusal ve uluslararası hak arama girişimlerini engelledi.
Diplomasi kanallarını açık tutmak her ülkeyle karşılıklı ilişkiyi seviyeli yürütmek en doğrusu. İsrail de elbette buna dahil ve böylesine üst düzey bir ziyaret çok önemli. Sorun, Erdoğan’ın konjonktüre göre taban tabana zıt tavırları ve dış politikayı, ucuz iç politik amaçları için çarçur etmesinde. Birleşik Arap Emirliği ile de benzer bir süreç yaşandı. Türkiye’nin en büyük düşmanı olarak yandaş gazeteciler ve sosyal medya trollerine küfür ettirilen Şeyh, Türkiye’de en sıcak ve dostane ağırlamaya mazhar oldu.
Mısır’da İhvan Hareketine sükunet ve ülke dengelerini gözetme konusunda uyaranları susturdu. Az katılımlı, düşük oy yüzdesiyle kazanılan seçimi, bütün toplumu ikna etmiş ve desteğini almış gibi düşünüp son sürat duvara tosladılar. ‘Bas gaza bas’ diye AKP’liler ve MİT’çiler dolduruşa getirdi. Sonuç ortada. Erdoğan, darbeden sonra da uzun süre aynı tavrı sürdürdü. Şimdi Türkiye’de yakalanan İhvan mensupları idam edilmek üzere iade ediliyor.
Bu ne perhiz ne lahana turşusu sözü tam Erdoğan’ın çelişkileri için söylenmiş gibi. Çıpasız gemi misali her rüzgarda yönü değişiyor. İç politika da farklı değil. ‘PKK’lılar silahla yanınızdan geçse bile görmeyecek, arkanızı döneceksiniz’ diye askere-polise emir verdi. Birkaç ay sonra ‘PKK şehirlere silah yığdı’ gerekçesiyle sivil yerleşim alanlarını yerle bir etti. Kürt siyasetçileri özel izinle İmralı Adasına götürüp Abdullah Öcalan’la görüştürdü. Masada bulunan istihbarat görevlileri hatıra fotoğrafı bile çekti. Yetmedi Kandil’e seferler düzenlendi. Gazetelerde barışın resmi olarak yayınlanan kareleri, masayı devirmesinin ardından suç dosyalarına ekletti.
Bu ülkeye Ergenekon lazımsa onu da biz destekleriz demeye kadar vardı iş. Darbe davalarının savcısıyken bir anda avukatına dönüşüverdi. Ağırlaştırılmış müebbet cezaları yerini yüklü miktarlarda tazminata bıraktı. Darbecileri yene yene sloganları gitti, yerine ‘Milli orduya kumpas’ söylemi geldi.
Erdoğan bir hacıyatmaz gibi her ortama uyabiliyor. Yeter ki kurduğu yolsuzluk düzenine halel gelmesin her yola gelir. O kadar şeytanlaştırdığı İsrail’le bile barıştı. Mücahitler, her şeye müsait hale geldi.