Boğaziçili eylemcilerin darp edilip gözaltına alınmalarının gerekçelerinden biriydi: Aşağı bakmamak! Polis yürüyen öğrencilere ‘aşağı bak!’ Dayatması yapmış, uymayanları tartaklayarak gözaltına almıştı. Yukarı Bakmayın (Don’t Look up) filminin yapımcıları elbette Türk polisinden esinlenmemiş ama iyi denk gelmiş. Pek çok şey denk gelmiş, zira insan denilen canlı birbirine gerçekten çok benziyor. Coğrafya ve kültürün sebep olduğu ton farkları dışında ana renkler hep aynı. ‘Aaa, bu bizi anlatıyor’ diyen tek halk biz değilizdir; emin olabilirsiniz.
Filmin yalnızca bir siyasal iletişim eleştirisi olduğunu düşünenler yanılıyor; orada insan türü anlatılıyor. Zaafları ve refleksleriyle; birey ve toplum belki de sürü olarak insan… Ve zaaflarımızdan yararlanan diğerleri; sonunda zayıflığın gücünü keşfedenler… Absürt olamayacak kadar gerçek, gerçek görülemeyecek kadar absürt bir anlatı. Hiciv biraz da böyle bir şey değil mi?
Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın ‘Kuyruklu yıldız altında bir izdivaç’ romanının 21. Yüzyıl versiyonunu okudum sandım. Halley Kuyrukluyıldızının dünyaya çarpması beklenen 1910 yılında yaşananların çağdaş ve Amerikaya uyarlanmış hali. “Korkacak bir şey sandım. Çarparsa çarpsın, kapımı kapar evimde otururum” diye kapı önü dedikodusu yapan Emine Hanım, televizyon yıldızı olmuş meteoru eski eşinin evine göndermeyi soruyor. Gerçi birincisi daha sahici ve samimiydi, ikincisi tamamen şov.
“Meğerse insanoğlu hileden ibaretmiş…Yaranmak için halkı aldatan ikiyüzlüler beğenilir ve saygı görürler…Şu eski dünyayı aralarında bir türlü hakça paylaşamayan insanlar bu yenisi için büsbütün çıldıracaklardı…Siz gökteki kuyrukludan korkmayınız. Yerdekilerden korkunuz. Bu berikiler daha tehlikeli… Şahit olduğumuz numunelere bakınca hakkı kuvvetin doğurduğu anlaşılıyor. Kuvvetli olan haklı oluyor.” Gürpınar’ın şu cümlelerini alt alta yazıp filmin eleştirisi deseydim pek az insan fark ederdi herhalde.
Don’t Look up elbette aynı zamanda bir siyasal iletişim eleştirisi. Onu savunma sporu Aikido gibi resmetmişler: rakibin gücünden yararlanarak onu yenme. ‘Yukarı bakın’ kampanyasına karşı ‘yukarı bakmayın’ sloganıyla taraftarlarını kemikleştiren ve coşturan bir siyasi kurnazlık. ‘Yukarı bakmayın çünkü kendilerini yukarda görüyor ve sizi aşağılıyorlar. Dediklerini yaparsanız aşağılanmayı kabullenmiş olursunuz…” Gerçeği görmenizi istemeyenler, sizin korku ve komplekslerinizden fazlasıyla yararlanıyor.
ABD Başkanı son dönemlerin başkanlarından derlenmiş. Donald Trump’ın dişi versiyonu olduğu kadar Bill Clinton’a da gönderme var. Onca başkan arasında bir seks skandalıyla zihinlere kazınan Clinton’un eşiyle mutluluk fotoğrafına yer verilmesi tesadüf değil elbette. Meryl Streep’in oynadığı başkanda en fazla Trump’ın izleri var. Oğlunu özel kalem müdürü yapmasının yerine damadının danışmanlığını, kampanya döneminde sızan sigara fotosunun yerine cinsel taciz kayıtlarını koyabilirisiniz. En fazla da kriz yönetimi tarzları benzeşiyor. Siyasetçiler, kriz yönetimini ‘keriz yönetimi’ olarak uyguluyor. Bütün dünyada böyle. Filmdeki başkanın kuyrukluyıldıza yaklaşımları, Trump’ın Covid-19 salgınını yönetme biçimiyle aynı. Önce inkar, sonra siyasi manivela olarak kullanma ve ticari metaya dönüştürme. Sahi Trump’ın koronaya yakalandığına hala inanıyor musunuz? Ben kuşkuya kapıldım. Virüsü en kısa sürede dize getiren kahraman başkan projesi fena fikir değildi…
Kuyrukluyıldızı parçalayıp satmayı planlayan Başkan absürt gelmiyor bana; korona aşısından komisyon alan, yakınlarına gerçek aşıyı yaptırırken halka aşımsı bir şey vurduranlar yok mu?
Beyaz Saray’daki bedava su ve çerezi çaylak misafirlere parayla satan Pentagonlu general en sembolik karakterlerden biri. 10 dolarlık su ve çerez parasına tamah eden bir kleptoman mı? Olabilir fakat ben daha çok büyük silah ihalelerinden komisyon alan Tahsin Şahinkaya ya da Trump’ın danışmanı general Michael Flynn gibilerinin silüetini gördüm. Kate film boyunca bu sorunun cevabını aradı ve sonunda ‘biliyordu kolayca öğreneceğimi ve bunun için yaptı’ dedi. Aynen öyle, devletlüler bazı şeyleri göstere göstere, gözümüzün içine soka soka yapar. Biz faniler, onlardaki umursamazlık ve pişkinlikle şok yaşarken sanki her şey normal cereyan etmişcesine işlerine devam ederler. Silah arkadaşları ve zimmetindeki askeri öğrencileri satan Genelkurmay Başkanı, 10 dolara su satan general kadar inanılmaz gelmiyor.
Son 20 yılın ABD’si özetlenirken aslında küresel köyümüzden parçaları bulduk. Bilginin merkezileşmesi, haberin tekelleşmesi, daha kolay maniple edilen bilinçaltlarını dağıtım ağlarının hizmetine sundu. Şuuraltılarımız bir ağ gibi birbirine bağlanırken bireyselleştiğimizi sandık. Meğer sürüleşmişiz. Kavala üfleyen çoban ve sürü sahibi bile var. Kitle psikolojisi öylesine sihirli bir değnek ki başına taş yağmaya başlayacağı ana kadar gözünü kapamaya veya uçuk kaçık çözümlere ikna olabiliyorsun. Gezegenin yok olma ihtimali, bir şarkıcının ayrıldığı sevgili kadar ilgi görmeyebiliyor.
Dünyanın üçüncü zengini olarak sunulan ve bağışlarıyla başkanı parmağında oynatan Ishwell, bir telefon mucidi olarak Apple kurucusu Steve Jobs’a benzetilse de algoritma ve kişisel verilerin suistimali devreye girince Facebook ve Mark Zuckerberg daha isabetli bir tahmin olur.
Sanal para olarak bilinen Blockchain teknolojisinin internette yeni bir çığır açacağına dair güçlü beklentiler oluştu. Ben de merak edip araştırıyorum. Bizi köleleştiren, kişisel bilgilerimizi satarak toplumu sürüleştiren eski düzene isyan olarak sunuluyor. Daha işin abc’sindeyim ama adı üstünde o da bir zincir… Köleliğin sürmesinin bir yolu da bilekleri acıyan kölelerin zincirlerini biraz gevşetmek. Ya öyle olursa… Baksanıza Zuckerberg bile şimdiden konumlandı.
Filmin büyük sürprizi dua sahnesiydi. Onca kaostan sonra dinginliği ailede ve sofra başı duasında bulduk. Hem de duayı en beklenmeyen kişi Kate’in yeni arkadaşı hippi yaptı. Ne demişler para ile imanın kimde olduğu bilinmez. Her gün aslında 150 bin kişiye kuyrukluyıldız çarpıyor, ölüyorlar ve onların dünyaları paramparça oluyor. Biri çıkıp bunu söylese fena olmayacaktı. Gerçi kuyrukluyıldızdan kurtulduğu an, yeni gezegende ölümle tanışan Başkan, ‘ölümden başkası yalan’ levhası gibi filmin sonuna yazıldı.
Bir öneri: Damardan siyasal iletişim filmi izlemek isteyenler için Sandra Bullock’un başrol oynadığı ‘Our Brand Is Crisis’ ve Dustin Hoffman ile Robert de Niro’nun ‘Wag The Dog’ filmleri görülmeye değer yapımlar…