Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Yasin Özdemir hakkında verdiği ihlal kararı, Türk yargısı adına bir utanç belgesi. Metni okuduğunuzda, Hukuka Giriş dersinin ilk ünitesini işliyor gibi hissediyorsunuz. Hem niteliksizlik hem de ideolojik bağnazlıkla verilen hükümlerle kendilerini, ülkeyi ve adliyeyi bütünüyle iki paralık ediyorlar.
İşin vahim tarafı “Allah’ın lütfu” 15 Temmuz’da ihraç edilen 5 bine yakın hakim ve savcının yerine aldıkları 10 bine yakın kurşun askerle sınırlı değil bu utanç. Yargıtay’ından Anayasa Mahkemesi’ne kadar ‘yüksek yargıçlar’ da aynı kara lekeyle yaşıyor. Korku ya da ideolojik/dinsel bağnazlık yüzünden üç maymunu oynamayı seçtiler. Öğretmen Yasin Özdemir’in başvurusunu reddeden Anayasa Mahkemesi üyelerinin yüzü kızarmış mıdır? Sanmam çünkü utanma duygularını, iki üye Alparslan Altan ve Erdal Tercan’ı yem olarak sırtlanların önüne attıklarında aldırmışlardı.
BU YAZIYI YOUTUBE’DA İZLEYEBİLİRSİNİZ ⤵️
Adliye önünde dilekçe yazan arzuhalcilerin dahi yapmayacağı hataları sıralayan AİHM mealen şunları söylüyor: Öngörülebilirlik ilkesini anlamamışsınız, düşünce ve ifade özgürlüğünü içselleştirmemişsiniz, terör suçunun gerek şartı olan “şiddete başvurma ve/veya bunu önerme, teşvik etme” unsurunu aramamışsınız. Yasin Özdemir kararının önemli bir noktası da 17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarına destek vermenin suç olarak kabul edilemeyeceğinin altının çizilmesi. Anılan yorumların “17-25 Aralık 2013 tarihlerinde yürütülen yolsuzluk soruşturmalarının altında yatan olgulara bakış açısından, siyasal iktidarın muhalefete karşı uyguladığı politikalara yönelik eleştirilerinden, siyasal iktidarın İslamcı bir silahlı örgütle olduğu iddia edilen ilişkisine yönelik eleştirilerinden ibaret olduğunu ortaya koymaktadır” dedikten sonra, ulusal ve uluslararası medya ve yasal muhalefetin de benzer şeyler söylediği hatırlatılıyor. Sanki “cümle alem biliyor sizin ne olduğunuzu…” der gibi.
AİHM’in sonraki dosyalarda irdeleyeceği önemli unsurlardan birinin işaretini de ilgili metinde görebiliyoruz. Öngörülebilirlik konusu diğer dosyalar açısında fazlasıyla belirleyici olacak. Zira yargılamaya dayanak teşkil eden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en hassas maddelerinden biridir 7. madde. “Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz,” ilkesi kayıt altına alınıyor. “Olağanüstü hallerde yükümlülükleri askıya alma”yı düzenleyen 15. madde, daha ileri giderek buna bir koruma kalkanı giydiriyor; bu hak ve uygulamanın 7. maddeye aykırı tedbirlere cevaz vermeyeceğini bildiriyor. Hatırlanacağı üzere 15 Temmuz’dan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP, olağanüstü hal ilan edip 15. maddeyi işletmişti. “OHAL’de bile kanunla suç olarak tanımlanmamış eylemleri cezalandıramazsın” diyor o madde.
AİHM’in önüne gelecek dosyaların önemli bir kısmı, 7. maddenin çok açık ihlalini ispatlayacak. Yargıçlar dosyayı açıp baktığında ne görecek; X şahıs, terör örgütü yönetici veya üyeliğinden ceza almış. Pekala hangi suçu işlemiş? Sendikaya üye olmuş, bankaya para yatırmış, özel okula çocuk göndermiş vs. Diğer üyeler dönüp Türk Yargıç Saadet Yüksel’e bakacak, “Kuzum sizinkiler kafayı mı yemiş; böyle terör eylemi mi olur?” diyecek.
‘FETÖ’ davalarından yargılanan ve önemli bir kısmı mahkum olan kişilerin elinde Türk hukuk sisteminin iki paralık olduğunu ispat edecek binlerce belge var.
-Digitürk’e sorulmasına aboneliğini iptal etmiş mi?
-SGK’ya sorulmasına Fatih Kolejinde sigorta kaydı var mı?
-Çalışma Bakanlığına sorulmasına Aksiyon-İş sendikalarına üye olmuş mu? Bu saçmalıklarla hazırlanan iddianameler ve yazılan ceza gerekçeleri… Yüzlerce binlerce delili yazıp insanlara teslim ettiler.
Terör suçlamasında ‘şiddet’ olmazsa olmaz ya mesela “Digitürk iptalinde kumandaya şiddetli biçimde basarak kendi kanallarını aradı” mı diyecekler? Ya da hükümetin üye olunabilecek sendikalar olarak açıkladığı ve aidatlarını maaşlardan bizzat keserek konfederasyona aktardığı kişiler nasıl bir şiddet uygulamış olabilir? En trajikomiği ise sosyal güvenlik kaydı. Terör örgütleri militanlarını saklar, yeraltında yapılanır; bu örgüt listeleyip devletin eline vermiş. Hadi bunu Avrupalı yargıçlara anlatın.
Bazı aklı evveller “keşke suç örgütü deseydik, terör örgütünü dünyaya anlatmak zor” kafasında. Aynı soru orada sorulmayacak mı? Kaldı ki Yasin Özdemir’e verilen mahkumiyette o kurnazlığı yapmışlar. “Suçu ve suçluyu övmek” atfına indirgemişler isnat edilen suçu; üstüne de hükmü ertelemişler. Herhalde AİHM sürecinde ellerini güçlendirmek için yapmışlar. İhlal kararı da zaten bunu baz alarak veriliyor. Ortadan tanımlanmış bir suç yokken, suçu övmekten ceza veremezsiniz! Nokta.
Suç olmayan bir eylemi, örgütlü biçimde hatta birilerinin talimatıyla yapmak da suç olmaz. Yukarıda bir kısmını saydığım eylemler için talimat verildiğini ispat etseler dahi ceza veremezler. Bir bankayı batırmaya çalışmak suçtur, batmasın diye para yatırmak değil. Çıksın biri bunu dünyaya anlatsın. “Başbakan bankayı batırıp el koymak istiyordu, Cemaat ise para yatırarak batmasına engel oldu” cümlesini kurun bakalım size hangi gözle bakarlar…
Erdoğan’ın muhalefete söylediği gibi söyleyelim: “Siyasetin köpeği” olan yargıçlar bunlar daha iyi günleriniz… Yargıç cüppesiyle yaptığınız hukuk tecavüzleri ortaya çıktıkça iki paralık değeriniz de kalmayacak.